Öyle bir ay ki, ülkenin karanlığıyla “derin”den yüzleşmenin kendisi;
Türkiye’deki “derinliğin”, hakikat olmuş ırkçılığın-faşizmin, yıllarca nelerin üzerine yükseldiğinin; bugünlere nasıl gelindiğinin; ölümden dağlar kuran zihniyetin gölgesi.
Metin Göktepe, Hrant Dink ve Uğur Mumcu… hatta ocak ayının karanlığı kendisine de sığmamış ki 1 Şubat’ta Abdi İpekçi… Sonrasında da ödemekle bitmeyen bedeller… ve düşenlerin kalemlerinden bugüne ulaşan hakikatler…
Geleceğe yazılan gerçekler…
O gerçeklerin sahiplerinden biridir Uğur Mumcu..
29 yıl önce bugün katledilen Uğur Mumcu hala pusulamız: Özgürlüğün, adaletin ve gerçekliğin peşinde olan, haberin serbest dolaşımının, halkın habere erişme özgürlüğünün, hakikatin yayılmasının mücadelesini verenlerin ve gericiliğe, karanlığa karşı duran bütün gazetecilerin, bizlerin hala kutup yıldızı, hala mihenk taşı…
O, bugünkü karanlığın üzerimize nasıl çökeceğini hep yazan, haykıran, araştıran, anlatan, yazan bir rehber…
Hepimiz biliyoruz ki cemaatler, tarikatlar, laiklik karşıtı uygulamalar bugün yaşadığımız karanlığın en önemli bileşeni, harcı….Ve Uğur Mumcu bu yolun kurulmaması için hep mücadele etti.
Bugün gençlerin ölümüne sebep olan, adları tacizlere, tecavüzlere karışan, devletin her kanalına sızan, sermaye sahipleri olarak sistemin çarkı olan, topluma dair her şeye karışan-söz söyleme hakkı bulan, vakıfla, dernekle herbir köşe başını tutan cemaatleri/tarikatlari yazdı, bizleri uyardı.
35 yıl önce Rabıta’da söyledi: “Din ve inanç özgürlüğünün en sağlam güvencesi laiklik ilkesidir. Bu ilke, siyasal amaçlı dinsel akımların devlet yönetimine egemen olmasını önlemek için getirilmiştir.”
Ve bunu anlayanlar, bugün bunu yüksek sesle dile getirebilenler onun ışığında ilerleyenlerdir.
Kulak tıkayanlar ise mevcut durumla hemhaldir.
Uğur Mumcu’yu andığımız bugün, onun araştırmalarıyla ortaya çıkardığı gerçeklerin önemini daha iyi kavrıyoruz.
Onun gazeteciliği ile gazeteciliğin nasıl olduğunu/ olması gerektiğini biliyoruz.
Ancak o zamanlarda Uğur Mumcu’ya kulak tıkayanlar, bugün yine gazetecileri duymuyor, gazetecileri kıskaca alıyorlar. Bunun yürütücüsü iktidar bu kıskacı istediği gibi şekillendiriyor.
Uğur Mumcu kendi döneminde kıskacı hep gözler önüne serdi, mücadele etti, mücadele yolunu gösterdi ve hala da gösteriyor.
Bugün hem toplum hem gazeteciler her bir yerden sıkıştırılmış vaziyette. 90’ların “ucuz can pazarı” bugünkü iktidarın karanlığını kutsadı.
Özgürlük için, özgür yarınlar için, özgür gazeteciler için mücadele etmekten ve hakikati örgütlemekten başka çaremiz yok. Onu hatırlamaktan geçiyor yolumuz.
Hayatlarımız buradan yeniden özgürleşebilir, hakikate birlikte varılabilir.
Uğur Mumcu bunun için önemli bir örnektir.
Mumcu karanlıktan sızan ışık huzmesidir.
Ona kulak verelim, hala hakikati söylüyor.