11.9 C
Ankara

Ödün meselesi…

Paylaş:

Milli Mücadele tarihine bir bütün olarak bakıldığında, Mustafa Kemal’in süreç içinde, asli düşüncelerini paylaşmayan birçok grupla taktik ittifaklar kurduğu görülür. Ancak nihai hedefini asla gözden kaçırmaz, onu tehlikeye atacak ödünler vermez ve ödününe karşı kendisi de bir ödün alır. Keşke kurduğu parti CHP, ödün eğik düzlemine girdiği şu günlerde ülkenin ve partinin kurucusunu örnek alsaydı…

Ülkemizin içinde bulunduğu acil tehlike durumunda ana muhalefet partisinin ittifak kurma ihtiyacını elbette aklı başında herkes anlamaktadır. Sorun galiba şurada: CHP’nin nihai hedefi nedir? Bu konuda parti yönetimi ve -milletvekili veya değil- parti üyeleri arasında bir görüş birliği var mıdır? CHP böyle bir kararlılık izlenimi uyandıramıyor. Daha ziyade günü kurtarmak amacıyla davranıyor; ama pragmatizmi çok da başarılı değil.

Bugün Türkiye’de iki kesim büyük baskı altında, neoliberalizm ile köktendincilik ortaklığının güvencesiz ve çoğu kez işsiz bıraktığı emekçiler; ve katliam boyutuna ulaşmış cinayetlerin tehdidi altındaki kadınlar.

İki kesimi de ancak laik düzende, yani ‘devlet-yurttaş’, ‘yurttaş-yurttaş’ ilişkilerinde dinci baskının hissedilmediği bir düzende destekleyebilirsiniz. Dinin bakısının toplumu biçimlendirdiği dönemlerde ve coğrafyalarda, ne özgür emekten söz edilebilir, ne kadınla erkeğin toplumsal eşitliğinden. Niçin mi? Tek Tanrılı dinler, insanlığın köle emeği ve ödünsüz ataerkillikle yoğrulduğu tarih kesitinde doğdular ve fikriyatları bu biçimlendirmede oluştu da onun için.

Dinin ilahi esininden söz etmiyorum. Din sadece ilahi bir mesele değil, aynı zamanda güçlü bir toplumsal kurumdur. Dinin ülke yönetimine ağırlığını koyduğu dönemlerde, yurttaşların tek tanrılı dinlerin özgün düşünce tarzına kaymaları çok kolaydır. Hele konumuz özgün halinin üstüne ciddi bir reformasyondan geçmemiş İslamiyet ise ve inananlar kutsal kitaplarını ana dillerinde okuyup kendilerince anlamlandıramıyorlarsa, bu iş için çoğu politik ve ekonomik hırslarla yanan tarikat ehline muhtaç kalıyorlarsa! Üstüne üstlük bir de neoliberalizmin dayattığı yoksulluk koşullarında tarikat dayanışmalarına muhtaç bırakılmışlarsa. Bu durumda “kadın” onlara eksik bir insan gibi gelir; “özgür emek” yani ücret talep eden emek ise hiç bir anlam ifade etmez ve sosyal demokrat olduklarını ileri süren partiler de işlevsiz kalır.

CHP maalesef, İsmet İnönü’nün partisinin sağ kanadına -belki mecburen- ödün vererek, bizzat kendisinin kurdurduğu Köy Enstitülerine desteğini çekmesinden beri, aynı tarihsel hatayı işlemekten kendini alamıyor. Dinciliğe, hadi daha açık konuşalım “gericiliğe” ödün vererek, oy alabileceği yanılgısından kurtulamıyor, aksi defalarca yaşanmışsa da.

Köktendinci çizgiye gerilemiş vatandaşları aşağılayarak, dışlayarak, onları barışçıl bir topluma kazandırmazsınız, doğru; ama bu işi onlara yaranmaya çalışarak da başaramazsınız; tersine dinsel söylemin yaygınlaşmasına hizmet ederek, dinci düşünce tarzının egemenliğini pekiştirirsiniz. İnsan dediğimiz varlık sözcüklerle düşünür, düşünürse eğer. Dinin içine gömülmüş bir dil, beynin bu çemberin dışında faaliyet gösterebilmesini engeller. Yapılması gereken, gerici çizgideki vatandaşların yüzlerini dünyevi yaşama yönlendirebilecek bir söylem ve siyasal tutum geliştirmektir. Ekonomik hedef olarak neoliberalizmden vazgeçmek, sınıf bilincini yeniden uyandırmak; kültürel olarak özellikle genç kuşakları edebiyata, sanata, müziğe, folklora, spora yöneltebilecek adımlar atmak. CHP niye kendi tarihinden örnek almıyor? “Tarihi tekrarlasın” demiyorum, “tarihin özünden esinlenerek bugüne uyabilecek bir kültürel politika geliştirsin”, diyorum.

Benim yaşımdaki seçmenleri özellikle endişelendiren husus, Türkiye’nin dinci gericiliğe kayma serüveninin, salt “12 Eylül” askeri zoru ve bu zorun desteklediği sivil tarikat yapılanmalarıyla sınırlı olmadığını anımsamamızdır. Tarikatların devlet yönetimine sızmaları ve giderek bürokrasiye lök gibi çökmeleri maalesef 1973 seçimlerini izleyen CHP-Milli Selamet (Necmettin Erbakan’ın başkanlığındaki ve o dönemde sadece yüzde 5 oy alabilen dinci parti) koalisyon hükümetleri zamanında başlamış ve giderek hız kesmeden bugüne dek tırmanmıştır. Kendilerine ikram edilen bakanlıklarda asıl gündemlerini başarıyla hayata geçirmişlerdir. Günümüzdeyse, hayli deneyimlidirler.

Bugün, kendi soluyla değil de sağıyla ittifak kurarken, CHP’nin bütün bunları anımsayıp dikkatli davranması gerekmiyor mu? Uzun AKP iktidarı boyunca sorumlu görevlerde bulunmuş sayın Babacan ve sayın Davutoğlu, ittifaka katılırken, ulusun karşısında bir öz eleştiri yapmak durumunda değiller miydi? En hafif deyimiyle “yanlış” işlerdeki katkıları veya ihmalleri için özür dilemeleri gerekmiyor muydu? AKP’den niçin koptuklarını açıklamaları? Halktan alacakları oy pek kısıtlı olan bu beyefendilerden, CHP bu özeleştiriyi beklemeliydi. Alacakları oy pek kısıtlı diyorum, çünkü bugüne dek, büyük bir partiden kopan yandaşların kurdukları küçük partilerin herhangi bir başarı gösterdiğini ülkece göremedik. Tarikat bağlantısı mı diyeceksiniz? İyi de, AKP zaten bir tarikatlar koalisyonu değil mi? Filan tarikatın kimi üyeleri kopsa ne olur, aynı tarikatın hatırı sayılır bölümü bizatihi AKP’nin içindeyken?

Yineliyorum CHP’nin ödün almadan ödün verici tavrı sol kanat seçmeni, sadece yaşlı olanları değil, gençleri de ciddi kaygılara sürüklüyor ve bu kanadın muhalefet gücünü soluksuz bırakıyor. CHP yönetimi bunun farkında mı? Şu özünde pek doğru “gelin barışalım” hareketinin bile “barışmak” gibi güzel bir sözcük dururken, buram buram din kokan “helalleşme” sözcüğüyle taçlandırılması aslında hatırı sayılır bir ödün. Bu ülkenin gayrı Müslim vatandaşları yok mu, agnostik ya da ateist vatandaşları yok mu, ya da inanan ama ibadet etmeyen ve laik toplum koşullarında yaşamak isteyen Müslümanları yok mu? Onlar zulüm görmediler mi? Her Ramazan, taşra üniversitelerinde, oruç tutmadıkları için pencereden atılan, sopa yiyen öğrenciler; Ramazan günü sigara içtiği için, elinde sigara söndürülen Cumhuriyet savcısı? 1978 Maraş kıyımı, 1993 Sivas Madımak yangını? Oralardaki kurbanların ailelerinden de helallik istenecek mi? Bu nasıl helalliktir, sorumlular suçunu kabul etmezken. Sayın Kılıçdaroğlu nazik bir beyefendi, Roboski için özür dilerken, helallik isterken, her halde 1945’den beri tek başına iktidar olamamış CHP adına değil de, olay sırasında sorumlu mevkide bulunan şimdiki ittifak ortakları adına konuştuğunu düşündüm, doğrusu. Alicenaplığın böylesi biraz fazla değil mi?

Kaldı ki her meseleyi sadece “din” ya da “inanç” açısından değerlendirmek ne derece doğrudur? Alevi vatandaşlarımız olmadık ayrımcılığa ve zulme uğramışlardır, yüzyıllar boyunca; ne kadar özür dilense azdır; ama her olaya sadece bu açıdan bakamayız, Alevi düşmanlığını aşan bir sol ve laik Cumhuriyet düşmanlığının varlığını görmezden gelemeyiz. Utanç verici Kahraman Maraş kıyımındaki kumpas, Alevi kitlesi solcu olduğu için kurulmadı mı, Alevilere sadece Alevi oldukları için değil, solcu da oldukları için kıyılmadı mı? Asıl hedef siyasi değil miydi? Tarihimizde kara leke olan 1993 Sivas kalkışmasında –ki laik düzeni hedefleyen bir kalkışmadır bu, kim ne derse desin- topun ağzındaki kişi Aziz Nesin, Alevi değildi; ne de yanarak -pardon, ittifak mensubu ve aynı zamanda sorumlu bir sayın beyefendinin deyişiyle “yanmayıp sadece dumandan boğulan” -şair arkadaşlarımız da Alevi değillerdi. Semah ekibinin gencecik insanları Alevi idiler, doğru. Olaydan sağ kurtulanlar, oteli kuşatmış kitlenin “Cumhuriyet burada kuruldu, burada yıkılacak” diye galeyana geldiğini anlatmıyorlar mı?

Sol seçmen niye gene bütün bir yakın tarihi anımsayıp kara kara düşünüyor? Güncel ve önemli bir yeni ödün yüzünden. Hukuki metinden benim anlayabildiğim kadarıyla özünde bir “Medrese açma” yasası olan ve Medrese açma hakkını, yasal kuruluş ve görev sınırlarının zaten çoktan beri dışına taşıp, şişe şişe neredeyse günümüz Cumhuriyetinin en güçlü devlet kurumu haline gelmiş bulunan Diyanet İşleri Başkanlığı’na sunan bir acayip yasa tasarısının TBMM’de oylanması sırasında, muhalefet milletvekillerinin (başta CHP ve HDP) ya Meclisten kaçmaları, ya da “evet” oyu vermeleri yüzünden. Kim kimi aldatıyor? Anlamlı bir muhalefet şerhi koyan CHP’nin oylamada büyük ölçüde yok yazılması ve oturuma katılan CHP milletvekillerinin ise kabul oyu vermesi, partiyi tarihsel sorumluluktan kurtarıyor mu? Günümüzün hiçbir derdine deva olmadığı gibi, ortamın giderek köktendincileşmesinin sorumluluğundan ne CHP’yi ne HDP’yi kurtarabiliyor… Bari tüm muhalefet üyeleri oturuma gelmeselerdi. Bu anlamlı bir protesto sayılabilirdi, ama böylesi gülünç bir tavşana kaç, tazıya tut politikası tüm muhalefetin saygınlığını ve inandırıcılığını kemirerek, ne yazık ki sadece iktidarın ekmeğine yağ sürüyor.

━ bu yazardan

Travma mı, Dinci Siyasetin Adımları mı?

Bir süre önce bir kimse internette bana hakaret etti, ağırıma gitti; dava...

Orta sağdan sağa patinaj…

Yirminci Yüzyılın ortalarında doğan bizim kuşak, daha doğrusu bu kuşağın, aklı başında,...

Davalar ve kadınlar

Hukukçu olmadığıma göre, “Gezi davasının” kamu vicdanını yaralayan sonucunu hukuksal açıdan irdeleyecek...

━ son bir haftada

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz