21.1 C
Ankara

İmamoğlu Kararının anlamı: ‘Şaşkın Ördek Sendromu’

Paylaş:

Merhaba, bu yazımda Sn. İmamoğlu için verilen hapis ve siyaset yasağı kararını yorumlayacağım.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi başkanı Sn. Ekrem İmamoğlu’na verilen ve siyaset yasağını da kapsayan hapis cezasının anlamı nedir? Bu konuda yazılı ve görsel medyada yüzlerce yorum yapıldı. Kararı büyük bir senaryonun ilk halkası olarak görenlerin yanı sıra, hükümeti gözden düşürmeye yönelik bir FETÖ darbesi olarak yorumlayanlar da oldu. Elbette bu kararın, kararı verenlerin niyetleri dışında, onların iradelerinden bağımsız nesnel iletileri de söz konusu.

Öncelikle onlarca hakaret davasına bakmış bir avukat olarak belirtmeliyim ki, hukuksal bakımdan kararın iler tutar bir yanı yoktur.

Birinci olarak, “ahmak” sözcüğü anlama güçlüğü bulunan anlamına gelmekte olup en ufak bir hakaret içeriğine sahip değildir.

İkinci olarak, muhatabı tarafından kullanılan aynı sözcüğe karşı mukabele kabilinden söylenmiştir. Kaldı ki, Bu sözcüğün, muhataba mı, yoksa üçüncü kişilere mi söylenmiş olduğunun hiçbir önemi yoktur.

Üçüncü olarak, kullanılan sözcük “ahmak değil de gerçekten hakaret içerikli bir sözcük bile olsa, teamül olarak hükmün açıklanmasının geriye bırakılmasını (HAGB) gerektiren alt sınırdan ceza verilmesine yol açabilir.

Dördüncü olarak, bu hususlar bir yana, siyaset yasağı konulması, tek başına kararın, hukuki değil, siyasi olduğunu kabak çiçeği gibi ortaya çıkarmaktadır.

Peki, asla hukuki olmayan bu siyasi karar ile iktidarın bir sopa gibi kullandığı yargı aracılığıyla ulaşmak istediği gerçek amaç ve kararı verenlerin niyetinden bağımsız olan nesnel iletiler nelerdir?

Bir kere, söz konusu kararın, iktidara itibar kaybettirmek için yargı yoluyla yapılan bir FETÖ darbesi olduğu iddiası, bütünüyle uydurmadır ve hedef şaşırtmaya yönelik temelsiz bir iddiadır. Zira, mahkemenin ilk yargıcına yapılan siyaset yasağı getirilmesi yönündeki baskının boşa çıkması sonucu onun görevden alınarak istedikleri kararı verecek yeni bir “yargıcın”, daha doğru bir anlatımla “tetikçinin atanmış olması, bu iddiayı kesin bir biçimde çürütmektedir.

Rasyonel olarak, iktidarın bu kararla, iki sonucu elde etmeye çalıştığı söylenebilir: Birincisi, seçimlere hazırlanırken İstanbul Büyükşehir Belediyesinin devasa kaynaklarına çökmek; ikinci olarak, Altılı Masanın dengelerini ve planlarını bozarak masa içinde karışıklık yaratmak.

Birinci hedefin doru olup olmadığını yakında göreceğiz. Zira harekete geçmek için çok geç kalınmıştır. Karar ancak 3,5 yıl sonra verilebilmiştir. Şurada seçimlere en fazla altı ay vardır. Söz konusu kararın istinafı ve temyizi, olağan koşullarda en az iki yıl sürecektir. Kararın birkaç ay içerisinde kesinleştirilmesi, istinafı ve temyiz makamlarını bir hayli zorlamayı gerektirir ki, bunu yapmak, çok kolay olmadığı gibi, böyle bir zorlama, yargı mekanizmalarında ciddi çatlakların oluşmasına neden olacak; yargının araçsallığının en kör göze bile batırılması sonucunu verecektir.

Bunun tek istisnası olabilir: İçişleri Bakanı’nın, Sn. İmamoğlu’nu, bu yargı kararına dayanarak görevden alması. Bu durumda yukardaki olasılık gerçeklik kazanacaktır.

Bana göre ikinci olasılık daha yüksektir. Baş oyun kurucu bu kararla esas olarak Altılı Masanın içini karıştırmayı, oluşmaya başlayan dengeleri ve planları bozmayı amaçlamıştır. Altılı Masa içinde Sn. Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığı giderek güçlenmekte; seçilme olasılığı yükselmektedir. Bu olasılık, baş oyun kurucunun uykularını kaçırmaktadır. Zira Sn. Kılıçdaroğlu, çeşitli renkleriyle sol seçmenlerin ve iktidarın gözünü diktiği Kürt seçmenlerin oylarını silme alabilecek olan tek adaydır. Giderek, iktidar partisinden kopan kararsız seçmen kitlesi, ağır ekonomik kriz ve yoksullaşma koşullarında, çözüm üretme yönündeki ataklarıyla dikkati çeken Kılıçdaroğlu’na umut bağlamaya başlamıştır. Altılı Masa bileşeni partilerin bütünlüklerini koruması ve seçmenini kontrol edebilmesi halinde Kılıçdaroğlu’nun açık ara farkla cumhurbaşkanı seçilmesi kaçınılmaz gözükmektedir. Ayrıca, Altılı Masayı kuran ve bugüne dek sürdüren Kılıçdaroğlu’na karşı, kamu vicdanında, her geçen gün daha güçlü bir hakkaniyet duygusu yerleşmektedir.

Kararın nesnel iletilerine ilişkin iki olasılık ayırt ediyorum: Anayasal suçları bir hayli birikmiş olan iktidarın, seçimleri kaybetse bile sonucu kabul etmeyeceğine dair kaygı ve korku; toplumda büyük bir infial uyandıran altı yaşındaki HKg olayının tarikatların varlığını sorgulatan ve iktidara oy kaybettiren gündeminin bastırılması.

İktidarın, kaybetse bile iktidarı bırakmamak için her şeyi yapabileceği, hatta iç savaşı bile göze alabileceği yönündeki kaygı ve korkunun, ilk bakışta haklı nedenlere dayandığı söylenebilir. 7 Haziran- 1 Kasım süreci, kaybettiği 31 Mart yerel seçimler sonrası tutum, son zamanlardaki bombalı terör saldırıları, savaş kışkırtıcılığı ve operasyonları gibi olaylar, bu kaygı ve korkuyu destekleyici niteliktedir. Ama, İstanbul halkının ve muhalefet partilerinin verdiği kararlı mücadele ile İstanbul Büyükşehir Belediye başkanlığını söke söke alınması, toplumsal muhalefetin her geçen gün daha da yükselmesi, ekonomik kriz ve derinleşen yoksulluğun seçmen davranışlarını hızla değişmeye başladığını gösteren kamu oyu araştırmaları, hatta HGK olayında hükümete geri adım attırılmış olması bile, bu korkunun yersiz olduğunun kanıtlarını oluşturmaktadır.

Uyanan halkın ve büyük halk hareketinin önünde hiçbir gücün duramayacağı, ülkemiz ve diğer ülke deneyimleriyle sabit bir gerçektir. Formül son derece basittir: kararlı bir gücün karşısına, daha büyük, örgütlü ve kararlı bir gücü yığmak. Halkımız bu gerçeği her geçen gün daha fazla görmektedir.

İktidar, 20 yıldan beri işbaşında olmanın ve pervasızlığın sonucunda güç zehirlenmesine uğramış, halkın içerisinden çıktığı halde giderek ondan uzaklaşmış ve arasına yüksek duvarlar dikmeye başlamıştır. Bu yüzden hataları çoğalmıştır.

vermiş olduğu her kararını, rasyonalite ile açıklama olanağı yoktur. İmamoğlu kararı da böyledir; bocalamanın ve şaşkınlığın ürünüdür. Halkımızın böyle olaylar için çok güzel bir atasözü vardır: “Şaşkın ördek, kıçın kıçın yüzermiş.” İktidar da şaşkın ördek sendromu içerisindedir.

Yazar hakkında:

Turhan İçli Kimdir: 1955 yılında Sivas’ta doğdu. 10 yaşında geçirdiği kaza sonucu kör oldu. ODTÜ Sosyoloji ve A.Ü. Hukuk Fakültesini bitirdi. Yüksek lisansını A.Ü. Sosyal Hizmet Bölümünde yaptı. 1974’ten beri örgütte engelli hakları mücadelesi içerisinde yer aldı. Altı Nokta Körler Derneği, Türkiye Körler Federasyonu ve Engelliler Konfederasyonu başkanlıkları yaptı. 15 yaşından itibaren sosyalist hareket içerisinde yer aldı. 12 Eylül zindanlarında yattı, işkenceli sorgulardan geçti. İki sosyalist partinin merkez komitesi ve CHP Parti Meclisi Üyesi oldu. Siyaset ve engelli hakları konusunda yüzlerce makalesi, araştırmaları ve 2 kitabı bulunuyor. Halen arabuluculuk ve serbest avukatlık yapıyor.

Turhan İçli
Turhan İçli
1955 yılında Sivas’ta doğdu. 10 yaşında geçirdiği kaza sonucu kör oldu. ODTÜ Sosyoloji ve A.Ü. Hukuk Fakültesini bitirdi. Yüksek lisansını A.Ü. Sosyal Hizmet Bölümünde yaptı. 1974’ten beri örgütte engelli hakları mücadelesi içerisinde yer aldı. Altı Nokta Körler Derneği, Türkiye Körler Federasyonu ve Engelliler Konfederasyonu başkanlıkları yaptı. 15 yaşından itibaren sosyalist hareket içerisinde yer aldı. 12 Eylül zindanlarında yattı, işkenceli sorgulardan geçti. İki sosyalist partinin merkez komitesi ve CHP Parti Meclisi Üyesi oldu. Siyaset ve engelli hakları konusunda yüzlerce makalesi, araştırmaları ve 2 kitabı bulunuyor. Halen arabuluculuk ve serbest avukatlık yapıyor.

━ bu yazardan

Bakalım, Türkiye Noterler Birliği Yasaları Çiğnemeye Devam Edecek mi?

Merhaba, Bu köşede yayımlanan “Türkiye Noterler Birliği, Tüm Dünyaya Meydan Okuyor” başlıklı yazımda,...

3 Aralık Dünya Engelliler Günü Kutlanabilir mi?

Merhaba, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 1981-1991 yılları arasını “Dünya Engelliler On Yılı”; bu...

Ektiğimiz Tohumlar Meyvelerini Veriyor

Merhaba, Bu yazımda sizlere Ankara’da yapılan anlamlı ve göğüs kabartıcı bir ödül töreninden...

Son terör eyleminin düşündürdükleri

13 Kasım günü İstiklal Caddesinde meydana gelen terör eylemi, toplumumuzda büyük bir...

Güç Odaklı Paradigmadan İnsan Odaklı Paradigmaya Geçiş

Merhaba, bu yazımda insanlık tarihi içerisinde güç ilişkileri bağlamında paradigma değişiklerine dikkat...

Türkiye Noterler Birliği körlerin imza sorunu hakkında dünyaya meydan okuyor

Yazıma neden böyle bir başlık attım? Zira, 17 yıldan beri körlerin imzalarının...

Sakatlık tanımına ilişkin bakış açımızı değiştirmeliyiz

Ülkemizin, sakatlık ve sakatlar konusundaki bakış açısını, köklü bir eleştiriye tabi tutmaya...

Başta Altılı Masa olmak üzere tüm muhalefet bloklarına sesleniyorum: Türkiye’yi yeniden inşa sürecinde engellileri göz ardı etmeyin!

AK-PARTİ hükümetleri döneminde, özellikle 5378 sayılı Engelliler Kanunu’nun yürürlüğe konulduğu 2005 yılından...

Ak-Parti, İktidarını Yirmi Yıldır Ne Sayede Sürdürebiliyor?

Ak-Parti, çok partili siyasal yaşama geçtikten sonra iktidarda kalabilen en uzun ömürlü...

Yoksulluk ve sakatlığın ortak toplumsal niteliği

Bu yazımda yoksulluk ve sakatlığın ilişkilerini ve ortak niteliğini ele almak istiyorum. Konumuz...

Engellilerin Siyasal Yaşama Katılma Haklarının Hukuksal Dayanakları Nelerdir?

Tüm yurttaşların yasaların yapımına ve devlet yönetimine katılma haklarını düzenleyen ilk belge...

Engellilerin siyasal katılma hakkını sınırlandıran etmenler nelerdir?

Gelir, meslek, eğitim, cinsiyet, yerleşme biçimi, göç, yaş ve sınıfsal konum gibi...

━ son bir haftada

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz