20.7 C
Ankara

Gazeteci

Paylaş:

                                                                                                                                                                          

 Büyük gazeteci Uğur Mumcu’nun anısına…

Bazı insanlar ölse de, öldürülse de geçmişle bugün arasında köprü kurmaya devam ediyorlar. Onların kurduğu köprüden geçerek geleceğe doğru adım atmaksa biz yaşayanların görevi. Uğur Mumcu, Hrant Dink, Abdi İpekçi, Metin Göktepe, Musa Anter gibi gazeteciler bu köprünün kolonlarını hem düşünceleriyle hem de günümüzde neredeyse tamamen etkisini ve anlamını yitirmiş olan gazetecilik mesleğinin itibarını ve ilkelerini hatırlatarak dimdik ayakta tutmaya devam ediyorlar. Yani bazı insanların ölümü bir son değil belki de bir başlangıç oluyor geride kalanlar için. Çünkü onların öldürülmeleri, hayattayken savundukları değerleri ve yaptıkları işlere kattıkları itibarla geride kalanlara ilham ve güç veriyor. Alınan güç ve ilham, geride kalanlar tarafından onların hatıraları daimi yas ve melankoliye dönüştürülmediği sürece anlamlı bir izlek sunuyor hepimize. Tam da bu nedenle bugün Hrant Dink Vakfı ile Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı’nın ısrarla sürdürmeye çalıştıkları faaliyetler, hatıraları melankolikleştirmek yerine düşünceleri ve idealleri yaşatmayı merkeze alıyor. Bu, adlarını yaşattıkları kişileri melankolik bir nesneye dönüştürmek yerine, onlara canlı birer varlık gibi muamele ederek mümkün oluyor.

UĞUR MUMCU’NUN ÖLDÜRÜLMESİ SOLUN YENİLGİSİNİN SON HALKASIYDI

Aslına bakılırsa Uğur Mumcu’nun öldürülmesi sadece bir gazetecinin öldürülmesi hadisesi değil, aynı zamanda da eşitlikçi ve demokratik bir sosyalizmin imkânlarında ısrar eden bir figürün de öldürülmesiydi. 12 Eylül devrimci solu biçip ortadan kaldırdı, Uğur Mumcu ile bir anlamda evrimci ve demokratik sosyalizm ütopyası yok edilmeye çalışıldı bu toplumun ufkundan. Bu bir anlamda sol adına yetmişlerde başlayan yenilgiler dizisinin son halkası sayılabilir. Ancak “böyle bir tarihi yenilgiden doğan ve tüm bir nesli etkileyen melankoli, tepki vermenin, yas tutmanın ve yeni bir başlangıç için hazırlanmanın muhtemelen zorunlu bir öncülü” [1] olarak da görülmelidir. İşte bu nedenle Uğur Mumcu’nun hatırası geçmişteki şaşalı devrimci günlere özlemin nostaljik simgesi olmak yerine geleceğe uzanan eşitlikçi toplumu kurma ütopyasına hazırlanmanın bir öncülü olarak kavranmalı. Bu nedenle misal Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı, hiçbir zaman Uğur Mumcu’ya rejimin, sistemin ve bazı karanlık güçlerin “kurbanı” olarak muamele edilmesine izin vermeyerek bunu mümkün kılıyor. Bunun yerine, Uğur Mumcu’nun hayattayken icra ettiği ve şahikasına ulaştırdığı araştırmacı gazeteciliğin maksadını, hedefini ve yöntemlerini yine onun düşünceleriyle ve yazdıklarıyla halka anlatmaya çalışıyor. Zira gazetecilik hala demokratik ve eşitlikçi bir toplumu kurmanın en temel araçlarından birisi olmaya devam ediyor. Tam da bu nedenle otoriter yönetimler, diktatörler, monarklar, oligarklar en önce gazeteciliğe saldırıyorlar. Yetmişli yılların ortalarında başlayan neoliberal kuralsızlaştırma politikalarının ilk hedefi de kamusal ilkelerle hareket eden gazetecilik mantığı ile kamu yayıncılığı idi. Ben de bugün sözü fazla uzatmadan Uğur Mumcu’nun bugün en çok ihtiyaç duyulan ideal gazeteciyi nasıl tanımladığını yine O’nun cümleleriyle anlatmaya çalışacağım.

UĞUR MUMCU GERÇEK GAZETECİYİ TANIMLIYOR

Uğur Mumcu bugün televizyon televizyon dolaşan ve her konuda konuşabilen gazetecinin aslında gazeteci değil malumatfuruşluk yapan şarlatanlar olduğuna dikkat çekerek, gerçek gazeteciyi şöyle tanımlıyor: “Gazeteci, her konuyu bilen ve her konuyu yazan insan değildir. Gazeteci, haber ve bilgi kaynağına en çabuk ulaşan, bu kaynaklarından derlediği haber ve bilgileri yazan ve yayın organları aracılığı ile kamuoyuna sunan adam[2] demektir. Gazetecilik, araştırmayı gerektirir. Örneğin terör konusunda, örneğin enflasyon konusunda, örneğin Kürt sorunu konusunda… Ve tabii, bütün bu olaylara ışık tutacak yakın tarih konusunda. Gazeteci varsayımlar ile değil somut olgular, belgeler, kanıtlar ve haberlerle ilgilenir. Bütün bunları araştırır, inceler ve yazar[3]

Uğur Mumcu’nun gazeteciliği ana akım medyanın her daim malul olduğu bağlamsızlık hastalığından bir hayli uzaktır. Bu nedenle Uğur Mumcu, aynı zamanda yakın tarih üzerine de yazmıştır. Misal laik-seküler cenahın Atatürk’ün muarızı, muhafazakâr, yobaz diye bildiği Kazım Karabekir[4] üzerine bir kitap yazabilmiştir bu ufukla. Tam da bildik ezberlerin dışında bir bakış açısına sahip olabilmiştir savunduğu düşüncelerini olgulara dayandırabildiği için. Bugün ne kadar da eksik bu olgusallık gazetecilik mesleğinin ufkundan. Gazeteci sahiden de sadece habere ilk ulaşan değildir. Aynı zamanda da aldığı haberi bağlamına yerleştirme konusunda da zaman içinde uzmanlaşmalıdır. Ancak bu bağlam bazı komplocu şarlatanların “bütün kötülükler dünya ekonomisine hâkim olan üç beş ailenin başının altından çıkıyor” kolaycılığına benzemez. Toplumu, siyaseti, eleştirel bir bakışı, ekonomiyi, hukuku bilmeyi ve her şeyden öte bütün bu disiplinlerin arasına sıkı bir teyel atabilme becerisini gerektirir. Gazetecinin attığı evet teyeldir. Bir anlamda sosyal bilimcilerin ve felsefecilerin toplumsal analizi için yapacağı hakiki dikişe hazırlıktır gazetecinin yaptığı iş. Tam da bu nedenle gazeteci bilim insanı değildir, ama bilim insanlarına da bir ufuk açar. Elbette gerçek gazeteci. Uğur Mumcu bu işlevini hakkıyla yerine getirmiş bir gazetecidir. Gazetecilik çıkış merkezi sayılabilecek ABD’nin gazetecilik tarihi üzerine uzmanlaşmış olan Michael Schudson da gazetecinin bir devlet görevlisi olmadığına, elindeki tek yetki-yetkinliğin haber hikâyelerini bağlamına oturtmak olduğuna şöyle dikkat çeker: “Gazetecinin, devletin onayladığı bir çalışma lisansı ya da otorite kurabileceği laboratuvar önlüğü ve stetoskopu yoktur. Son derece zor olan görevi, olgulara ve hikâyeye bağlı kalırken bunu altta yatan önemli sorunların vurgulandığı bir bağlama oturtmaktır.”[5]

İNANDIRICILIK GAZETECİNİN VARLIK SEBEBİDİR

Yine Uğur Mumcu’ya kulak verelim: “Gazetecinin görevi ‘gerçeği’ araştırmaktır. Varsayımlarla uğraşmak ve ideolojik ya da siyasal saplantılarla gerçekleri ve olayları çarptırmak bir gazeteci için hiç de güvenilir yol değildir. Gazeteci, her konuyu bilen insan değildir. Gazeteci, bilgi ve haber kaynaklarına ulaşır, bu kaynaklardan topladığı bilgi ve haberleri okurlarına sunar ve yorumlarını da gerçeklere, olaylara, olgulara dayarsa inandırıcı olur.” [6] İnandırıcılık bir gazetecinin varlık sebebidir. Bir gazeteci, bilgi yerine kanaat, gerçek yerine safsata, olgu yerine ezberlenmiş dogmalar sunarsa okuyucularına onun adı artık gazeteci olmaz. Bugün buna benzer gazeteciler o kadar çoğaldı ve muktedirler tarafından o kadar itibar görmeye başladı ki, bu o kişilerin değil bizatihi gazetecilik mesleğinin itibarını zedeliyor paradoksal olarak. Bir gazeteci muktedirin nazarında ne kadar makbulse, o gazeteci halka gerçekleri anlatma ihtimalinden o kadar uzaktır. Gazeteci her ne kadar özel sermayeli basın-yayın kuruluşlarında para karşılığı çalışıyormuş gibi görünse de, yaptığı iş pek çok bütün işlerden daha fazla kamusal bir iştir. Zira gazetecinin ürettiği haber, olaya dair halka bildirdiği gerçekler halkın olaylar hakkındaki duyarlılığını derinden etkiler.

Tam da bu nedenle yine Uğur Mumcu basın özgürlüğünü, esasında “halkın haber alma özgürlüğü” olarak anlar. Bu bakış açısının gazetecilik ve sağlıklı bir demokratik sistem arasındaki ilişki açısından ne kadar değerli olduğunu bugün daha iyi anlıyoruz değil mi? Son olarak basın özgürlüğü konusunu tam anlamıyla bağlamına oturtmak için yine sözü Uğur Mumcu’ya vererek yazımı tamamlayayım:

“Basın özgürlüğü, ‘halkın haber alma özgürlüğü’ demektir. Bu nedenle, ‘basın özgürlüğü’ doğrudan doğruya basının değil halkın özgürlüğüdür. Halk, basın yoluyla olaylar hakkında bilgi alacak, çeşitli eleştiri ve yorumları izleyecek, bu değerlendirmelerden sonra oyunu kullanacaktır. Bir gazetecinin bir yayınında başbakana, bakana ya da herhangi bir kamu görevlisine ‘hakaret ettiği’ gerekçesi ile cezalandırılması için ‘özel hakaret kastı’ aranır. Böyle bir ‘özel kasıt’ yoksa o zaman gazeteci cezalandırılmaz.”[7]

[1] Enzo Traverso (2018). Solun Melankolisi: Marksizm, Tarih ve Bellek, (Çev. Elif Ersavcı), İstanbul: İletişim Yayınları, s. 50.

[2] Muhtemelen Uğur Mumcu bugün yaşasaydı “adam” yerine insan ifadesini kullanırdı.

[3] Cumhuriyet, 11 Haziran 1992.

[4] Uğur Mumcu (2019). Kazım Karabekir Anlatıyor, Ankara: um:ag Yayınları.

[5] Michael Schudson (2022). Gazetecilik: Neden Önemli?, (Çev. Gülseren Adaklı), Ankara: um:ag Yayınları, s. 17, basıma hazırlanıyor.

[6] Cumhuriyet, 13 Kasım 1992.

Uğur Mumcu’nun gazetecilik üzerine yazdığı bütün yazıları için bkz. Uğur Mumcu (2021). Gazetecilik, Ankara: um:ag Yayınları.

[7] Cumhuriyet, 23 Mart 1988.

Yazar Hakkında

Tezcan Durna, yüksek lisans ve doktorasını Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Gazetecilik Anabilim Dalında tamamlamıştır. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümünde 2002 yılında araştırma görevlisi olarak başladığı görevine 2017 Ocak ayında görevinden uzaklaştırılana kadar devam etmiştir. Barış İmzacısı olması nedeniyle KHK listesine adı eklenerek akademiden uzaklaştırılan Durna, çalıştığı kurumda Haberi Okumak, Haber Sosyolojisi, Medya ve Etik, Etik Modernite ve İletişim, Şiddet Siyaset ve Medya, Akademik Araştırma, Yazma ve Sunma gibi lisans ve yüksek lisans düzeyinde dersler vermiştir. 2011-2012 yılları arasında TÜBİTAK Doktora Sonrası Araştırma Bursu ile Amsterdam’da bulunan Uluslararası Sosyal Tarih Enstitüsünde çalışmıştır. Medyada temsil, basın tarihi, medya ve etik, medya sosyolojisi, yeni medya etnografisi, Türkiye’de aydınlar gibi konularda ulusal ve uluslararası akademik mecralarda yayınlanmış çok sayıda eseri mevcuttur. Halen Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfının Genel Yayın Yönetmenliğini yürütmekte, Almanya’daki Duisburg-Essen Üniversitesi’nde dersler vermektedir.

Tezcan Durna
Tezcan Durna
Tezcan Durna, yüksek lisans ve doktorasını Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Gazetecilik Anabilim Dalında tamamlamıştır. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümünde 2002 yılında araştırma görevlisi olarak başladığı görevine 2017 Ocak ayında görevinden uzaklaştırılana kadar devam etmiştir. Barış İmzacısı olması nedeniyle KHK listesine adı eklenerek akademiden uzaklaştırılan Durna, çalıştığı kurumda Haberi Okumak, Haber Sosyolojisi, Medya ve Etik, Etik Modernite ve İletişim, Şiddet Siyaset ve Medya, Akademik Araştırma, Yazma ve Sunma gibi lisans ve yüksek lisans düzeyinde dersler vermiştir. 2011-2012 yılları arasında TÜBİTAK Doktora Sonrası Araştırma Bursu ile Amsterdam’da bulunan Uluslararası Sosyal Tarih Enstitüsünde çalışmıştır. Medyada temsil, basın tarihi, medya ve etik, medya sosyolojisi, yeni medya etnografisi, Türkiye’de aydınlar gibi konularda ulusal ve uluslararası akademik mecralarda yayınlanmış çok sayıda eseri mevcuttur. Halen Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfının Genel Yayın Yönetmenliğini yürütmekte, Almanya’daki Duisburg-Essen Üniversitesi’nde dersler vermektedir.

━ bu yazardan

Zifiri karanlıkta gözlerden akamayan iki damla yaş

Baştan uyarayım, bu yazıda bolca kişisel hikâye vardır. Ancak bütün bu kişisel...

Kültürel hegemonya tamam, sıradaki!

Yüksek lisans tezimi yazarken, ele aldığım konu Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne adaylık süreciyle...

Oto sansürün dayanılmaz cazibesi

“Çatışmayı tatsız bulmak, çıkarları bu çatışmalar tarafından tehdit edilenler için hoştur.” Terry Eaglaton Dilimizde...

Sapık

Babam hayattayken, kendi babasından aldığı elle az biraz marangozluktan anlardı. Bu becerisiyle...

700 yıllık bir çınar ağacı kurursa

“Çalılık nerede? Gitmiş! Ve kıvrak taylarla av hayvanlarına elveda demek nedir? Yaşamın...

Alevi’nin yarası muktedirin havucu

“Hararet nardadır, sacda değildir Keramet baştadır, taçta değildir Her ne arar isen kendinde ara Kudüs’te,...

Suskun

Suskun, birileri tarafından susturulmuş, baskılanmış, konuşmasına ve meramını anlatmasına izin verilmemiş kişi...

Üniversiteler çoraklaşırken rektör egoları semiriyor

Doksanlı yılların ortaları, tam da bu zamanlar. Üniversite sınavlarının kısaltılmış adları o...

Şeffaflığın despotluğu

“Kamusal alanın ortadan kaybolması, içine mahrem ve özel meselelerin döküldüğü bir boşluk...

Acısız hayatlar

“Acı artık ilaçlarla mücadele etmeyi gerektiren anlamsız bir kötülüktür.” Byung Chul Han-Palyatif Toplum “Yaşarsın...

Özgürlük vaat edenlere koşulsuz inanmak özgürlüğün en büyük düşmanıdır

Dünyaya elinde güç olduğu halde bu gücü kullanmaktan imtina edecek kadar güçlü...

Yozlaşma

Bütün sözcüklerin olduğu gibi yozlaşma sözcüğünün de kullanıldığı bağlam çok önemlidir. Bu...

━ son bir haftada

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz