21.9 C
Ankara

Akademia’dan Üniversite’ye Bir Yolculuk (1)

Paylaş:

Geçtiğimiz günlerde Boğaziçi Üniversitesi’ne Cumhurbaşkanı kararnamesi ile rektör atanmasına tepki gösteren ve üniversitede protesto düzenleyen öğrenciler evlerinde gözaltına alındılar. Daha sonra düzenlenen rektör devir teslim töreni sırasında da bazı akademisyenler rektörlük binasına sırtlarını dönüp protesto ettiler.

Tabiki bu tür olaylar sadece Türkiye’de görülen bir vaka değil, tarihsel süreç içinde 2 bin yılı aşkındır devam eden ve günümüze kadar gelen bir vakadır.

Akademi ve üniversite üzerinde her dönem iktidarlar hükmetmek istemiş ve genellikle de bu tepkilerle karşı karşıya kalmışlar. Dolayısıyla “akademik özgürlük” ve “bilimsel üniversite” karvramları etrafında sık sık gerilimler ve tartışmalar da yürütülmektedir.

Ben de bu yazımı iki bölüme ayırıp akademi ve üniversitenin tarihsel gelişimine değinmek istiyorum. Burada söz konusu iki öğretim alanının ne tür evrelerden geçtiğini ve hangi felsefi düşünceler üzerine bina edildiğini vermeye çalışacağım. Yazının kapsamını belki de didaktik görebilirsiniz, bunun içinde affınıza sığınıyorum.

TARİHE TANIKLIK EDEN AKADEMİA’NIN GELİŞİMİ-1

Günümüzde tarihin tanıdığı en yüksek öğretim ve araştırma merkezi olarak geçen akademi, ilk olarak M.Ö. 387 yılında Platon (M.Ö. 429-347) tarafından, Atina’nın kuzey-batısında bulunan Akademos ormanının içinde kurulur.

Akademos ormanı, adını Atikalı kahraman Akademos’tan alır. Efsaneye göre kahraman Akademos, güzel Helena’yı kaçıran Theseus’un yerini Helena’nın kardeşleri Diaskur’lara bildiren kişidir; Theseus’un kaçırılıp saklandığı yeri bildirmesi üzerine Diaskur’lar kız kardeşlerini geri aldıkları gibi Theseus’un anası Aithra’yı kaçırıp Sparta’ya getirirler. Daha sonra Atikalı kahraman Akademos öldüğünde Atina dolaylarında Kerameikos denilen bölgenin ötesinde kutsal bir ormanla çevrili yere gömülür. Klasik dönemde Hippias’ın çevresini duvarlarla kuşattığı ve Kimon’un ağaçlarını diktiği Akademos bahçesinde bir mülkü bulunan Platon’da Akademia adında bir okul inşa eder.

Akademia adını buradan alır ve Akademos’un mitolojik yanını yansıtan bu efsane ile Platon’un kurduğu Akademia arasında sadece isim babında bir yakınlık bulunur. Çünkü Platon’un Akademia’sı mitik düşünce sistemi yerine evrensel bilgi sistemini sorgulanmasında daha çok öne çıkar. Geniş bir alanda kurulan, mimarisi, bahçesi ve öğretim tarzıyla günümüz üniversitelerinin ilk örneği sayılan Platon Akademia’sı, dönemin politik gelişmelerine bağlı oluşan bir kurum idi. Soylu bir ailenin çocuğu olan Platon, kendi felsefesini oluştururken derin bir siyasal ve manevi bunalımla yüz yüzeydi.

Platon’un yaşadığı bu ruh durumunun tarihsel kökenleri vardı. Yunanistan’ın ekonomik ilişkileri sonucu doğan siyasal savaşların yansımaları Yunan düşünürlerini de etkilemişti. Özellikle hammadde ve pazarın paylaşılması yüzünden başlayan uzun ve yıpratıcı savaşlar Yunanistan’ı derinden sarsmıştı. M.Ö. 5. yüzyılda cereyan eden ve yüzyılı kapsayan; Yunanlılar ve Persler arasında hem karada hem de denizde süren Pers Savaşları sonrası uygulanan savaş ekonomisi, Atinalı tüccar ve atölye sahiplerinin altın çağını yaşamasını sağlanmıştı; bu da Atina’yı 5. yüzyılda felsefe, bilim ve sanatın merkezi yapmıştı.

Pers Savaşları yalnızca Atina’lı tüccar ve sanayicilerin işine yaramamış, onların Doğu Akdeniz ticaretini yeniden denetimlerine almalarını sağlamıştı. Atina’nın Pers Savaşları sonucu büyüyen ekonomisi kendine yeni yaşam alanları, soluk alabilmek için yeni pazarlar, yeni hammadde ve köle kaynakları aramak zorunda kaldı. İşte bu ekonomik dürtü Peloponez Savaşları’nı başlattı. Atina’nın Batı Akdeniz ticaretini eline geçirmek istemesi karşısında militarist kent devleti; yani Peloponez Birliği arasında yaşanan yüz yıllık savaş, ekonomik ve siyasal çıkarları alt üst etti. Başlangıçta Atina’lı tüccar ve sanayicilerin birbirine düşmesi ordunun yönetimini ve savaş stratejisini etkiledi; sonuçta Atina, bir yüz yıl süren bu savaştan yenik çıktı.

Kölelerin ve diğer alt zümrelerin sömürüsü ve sürekli savaşlarla ayakta duran bir ekonomi üzerine kurulan Yunan demokrasisi felsefe, bilim ve sanatın da savaş sonrasında değişimine yol açtı. İnsan kanı ve acısı ile ayakta duran bu ekonomik ilişkiler iç çelişkileri sonucu yıkılınca yeni bir dönemin de başlamasına neden oldu.

Eski Yunan köleci demokrasilerinin (özellikle Atina) Sanayici ve tüccarları. 5. yüzyılın ikinci yarısında bilim ve felsefenin gelişmesi karşısında gittikçe artan bir tedirginliğe kapılmışlardı. Büyüyen parasal ekonominin getirdiği demokratik özgürlüklerin sonucu olarak gelişen bilim ve felsefe bir süre sonra bu ekonominin kilit noktalarının altını oyacak bir düzeye vardı. İşte o zaman sanayicilerin öteki yüzü açığa çıktı; bilim ve felsefe tehlike olarak görülmeye başlandı. Platon’un hocası Sokrates ölüme mahkum edildi.

Gençliğinde şiir ve tiyatro yazan Platon; Sokrates’in öğrencisi olduktan sonra felsefeye ilgi duydu ve öğretmeninin etkisinde kaldı ve Sofist’lerin bilgi kuramına karşı savaştı. Bilgiyi relativizm (görelilik)’den ve skeptisiz

(kuşkuculuk)’den kurtarmaya çalıştı. Sofistlerin bilgi kuramına karşı verilen bu savaşım, onun özgün kuramı olan idealar kuramını doğurdu. Gençlik ve olgunluk döneminde sürekli bir çatışma içinde olan Palton, bir siyasal suçlu olarak öğretmeni Sokrates’in demokratlar tarafından öldürülmesi, yine kendisinin de aynı nedenlerle bir süre için kaçıp saklanmak zorunda kalması ve yaşadığı dönem Atina’sındaki amansız sınıf savaşımı, Platon’u siyasal sistem üzerinde düşünmeye sevk etti.

Platon ne kendisinin yaşadığı Atina toplumunun ne de diğer kent devletlerinde mutluluğun olmadığı sonucuna vardı. Bu yüzden de kişinin mutlu olabileceği toplum düzeni üzerinde kafa yormaya başladı, “Nasıl bir toplumsal düzen, nasıl bir devlet insanları mutlu kılabilir? Kişiyi mutlu kılacak toplum biçimi nasıl olmalıdır?” Platon’a göre devlet zorunludur; çünkü insanlar yalnız başlarına yaşayamazlar, gereksinimlerini karşılamak için devletin varlığına bağlıdırlar. Bu yüzden de gençlik ve olgunluk döneminde ideal devlet modelini oluşturmaya çalışmıştır.

Atina’da derin bir siyasal ve manevi bunalım döneminde doğan Platon’cu felsefe sezgiyi, gerçeğin merkezine oturturken, gerçeği dile getiren bir söylem olarak “logos”u (söz ve düşünce) öne sürer. Bu felsefe daha sonra batının kurgusal (spekülatif) düşüncesinin temelini oluşturur. İdealar kuramı ise Platon’un olgunluk döneminin ürünüdür. İdeal site örneğinde de Platon’a göre filozof diğer insanları da kurtararak, adalet fikrine göre düzenlenmiş bir sitenin kurulmasına öncülük ederek kendi kurtuluşunu sağlayabilir.

Platon’un tüm bu fikirleri Atina’da egemen sistemce hoş karşılanmaz, hatta başına bela olur; Atina’da kalması tehlikeli olmaya başlar; Sokrates’i de bir an anımsayan Platon, doğup büyüdüğü bu şehri bırakmak zorunda kalır. Platon’un Atina’yı terk etmesinde yakın akraba çevresinin demokrasiye karşı ayaklanmasının da payı olur. Platon önce Atina’dan Megara’ya kaçar, oradan da deniz yoluyla Mısır’a geçer. Bir süre Mısır’da kalan filozof, buradan Sicilya’nın Sirakuza şehrine gider. Platon’un gidiş amacından birisi de Sirakuza’daki Tiran Diyonisos’un kendi ideal devlet kuramına katkı sunabileceği düşüncesiydi.

Atina’dan kaçmak zorunda kalan filozof, iktidar ve bilimin sayıca az ama “en iyi” insanların, yani filozofların elinde bulunacağı bir devletin kurulmasını arzulamaktadır. Getirmek istediği devlet modelinde ise üç farklı sınıftan söz etmektedir; en üstte filozoflardan oluşan “yöneticiler”, altında “koruyucular” ve “çalışanlar/besleyenler”. Buna göre akıl yöneticilerde, irade ya da isteme gücü korucularda ve duygular ile tutkular da çalışanlarda birikmektedir.

Bu amaçla yanına gittiği Tiran Diyonisos, iktidarı filozoflarla paylaşmaya yanaşmaz: Platon burada umduğunu bulamadığı gibi, hayatı da tehlikeye girer, hatta köle olarak satılmaktan arkadaşları sayesinde zor bela kurtulur. Filozof buradan da umduğunu bulamayınca fikirlerini kendine saklar, içine kapanır ve kaçtığı Atina’ya döner. Platon bu kez içinde bulunduğu rejim üzerine fikir yürütme yerine sistem içinde özgün örgütlenmesini sağlamaya çalışır. Ağaçlık bir alan olan Akademos bahçesinde kendisine ait mülkte kendi okulu olan Akademia’yı kurar ve burada gençlerin eğitilmesiyle uğraşır.

Platon öğrencileriyle Sokrates’in yaptığı gibi gürültülü Pazar yerinde değil, sakin bir bahçede, efsane kahramanı Akademos’un mezarı (heykeli) yanında ders verir. Akademia’nın kapısına da “MATEMATİĞİ BİLMEYEN BURAYA GİRMESİN” (bazı kaynaklarda da “Geometriyi Anlamayan Giremez” diye belirtiliyor) sözlerini yazar.

İnsanın dünyasıyla soyut dünya arasında bir köprü olan Platon, ideal ya da idealar dünyası varoluş kuramıyla sanatı da dışlamıştır. Ona göre zeki birinin yaşamdaki sonul amacının, şeylerin yüzeyini geçerek alttaki gerçekliğe nüfuz etmek olması gerektiğine inanmaktaydı. Buna ulaşmak için, insanın duyulur dünyayı oluşturan geçici şeylerin içini ve arkasını görmesi ve kendisini duyulur dünyanın ayırtmanlarından ve çekiciliklerinden kurtarması gerekir. Platon’u sanata düşman ettiren şey bu gerekliliktir. Filozof, sanatın bir temsil etme olduğunu ve esas olarak da duyulara seslendiğini düşünüyordu. Ona göre sanat eserleri iki kere aldatıcıdır; çünkü, aldatıcı suretlerin aldatıcı suretleridir. Bu dünyanın uçucu şeylerini sahte bir parlaklıkla sunar. Onlara duyduğumuz duygusal bağlılığı güçlendirirler; böylelikle, duyulur dünyanın aldatıcı yüzeyinin üstündeki zaman dışı ve duygusal olmayan gerçekliğe yükselmek olan gerçek görevimizden bizi alıkoyarlar. Bu yüzden de ruhumuz için tehlikelidirler. Platon kendi kurmak istediği ideal toplumda buna izin vermek istemediği için sanatın Akademia’ya da girmesini zararlı görür. Hatta Platon’un bu öğretisi, o çağdan beri sanatı yasaklamak ya da denetlemek isteyen insanları yüreklendirir.

Şiir Akademia’dan kovulmuş olduğu halde yine de orada egemendi. Belki de gençlik yıllarında şiir yazan Platon, bu tutkusuna yenik düşmüştü.

Platon’un okulunda Platon’un dışında başka öğretmenler de ders vermekteydi. Yani Akademia’nın çatısı altında akademistler ve öğrenciler bulunmaktaydı. Akademia’nın müfredatında ise şu dört bilim öğretiliyordu; Matematik, Müzik, Diyalektik ve Astronomi.

Tabir yerindeyse Akademia asık suratlıların yeri idi. Platon’un yüzü de pek gülmezdi. Her şeyden önce siyasal emelini gerçekleştirememişti. Akademia onun için bir kaçış gibi gözükse de, hep kafasında kurmak istediği siyasal sistem, yani ideal devlet kuramı yüreğinin bir köşesinde saklıydı. Bunun hıncını sanki sanattan ve öğrencilerinden çıkarıyordu. Platon’un öğrencilerine hep yukarıdan bakan bir yüz ifadesi vardı. Çünkü Platon Akademos bahçesinin bol oksijenli ve güneş ışınlarının zor sızabildiği mistik mekanında yürürken, bakarken, dinlerken veya insanlarla konuşurken içi onlarla değildi; bütün dikkati kendi içine yönelmişti. Ona göre her şey yerinden oynamıştı. Eski gelenekler, inanç, yasalar yıkılmıştı; egemenlik Platon’un “ayak takımı” dediği insanın eline geçmişti. Bu yüzden zorunlu nedenlerden dolayı Platon’un bedeni Akademos bahçesinde inşa ettiği okulda olsa da, düşünceleri farklı diyarlarda geziniyordu.

Akademi’nin sessiz bahçesinde Platon dünyanın politik bakımdan yeni baştan düzenlenmesi hakkında plan yapmaktan vazgeçmemişti. Bunun için canını zor kurtardığı Sirakuza’ya bir kez daha gitmişti. Atina ile Sirakuza, Akademia ile hükümdar sarayı arasında mekik dokuyan Platon bu gidişinden de bir sonuç elde edemedi.

Büyük filozof, Atina gibi demokratik bir kentte olanaksız kıldığı siyasal önderliğe ulaşamamanın kendisinde yarattığı boşluğu bir ölçüde doldurabilmek için, yaşamının sonlarına doğru kendini entelektüel etkinliklere verdi. Kurduğu Akademia, felsefe, matematik ve bilim çalışmalarının merkezi oldu. Akademia varlığını herhangi bir çağdaş üniversitenin şimdiye dek ulaşabildiğinden daha uzun bir süre, 900 yılı aşan bir tarih boyunca başarıyla sürdürdü ve bu sürenin büyük bir bölümünde Atina’yı klasik dünyanın en önde gelen öğrenim merkezi yaptı.

Sokrates’in öğrencisi olan Platon, aynı zamanda Aristoteles’in de hocasıydı. Platon Akademia’da öğretmenlik yaptığı sıralarda Aristoteles de burada öğrenciydi. Aristoteles sayesinde Akademia’daki sözlü derslerin bir bölümünü biliyoruz. Akademia’daki sözlü dersler yazılı diyaloglardan anlaşıldığı kadarıyla herkese açık olmalıdır. Öyle görünüyor ki, alaya alma ve inatçı bir sorgulamaya dayanan Sokratesçi yöntemin Akadamia’da geçerli olduğudur. Gerek ideal betimlemelerde, gerek ideal ruh ve aşk betimlemelerinde gerekse de ahlak ve eğitim sorunlarında bu yönteme başvurulmuştur.

Burada kullanılan Sokrates’in görünüşte yıkıcı olan alaycılığının amacı aslında insanı “uyandırmak” ve yaşamını duyumlara, isteklere ve sanılara indirgemek isteyen insana, bunlarla yanılsamalar dünyasına ulaşmaktır: Platon da sezgiyi önemser ve Akademos bahçesinin derinliklerinde gerçeği dile getiren logos aracılığıyla ulaşmaya çalışır. Akademia içinde Platon iki tür bilgini varlığına dikkat çeker: Maddi evren gibi güvenilmez ilan ettiği “genesis” (oluş) ve objesi gibi değişmez, kesin ve genel geçer saydığı “to ontos” (gerçek var olan). “Genesis” doksa (sanı) dediğimiz bilgidir ve güvenilmezdir. “To ontos” ise idelerin bilgisi olan episteme (hakiki bilim, bilgi)’dir. Bu tür bilgiyi matematikte yerleştirir. Bu yüzden de matematiği önemser ve Akademia’nını kapısına “Matematiği Bilmeyen Buraya Giremez” diye yazar. Platon kendi kurduğu okulda ide’nin bilimine ulaşmaya çalışır. Bu nedenle tabiatın bilimi dediğimiz physike (fizik) ve en yüksek iyinin bilimi dediğimiz ethik’te de ide’nin bilimine ulaşma vardır. Platon ide’leri gelip geçen şeylerin değişmez şekilleri, öncesiz ve sonrasız niteleyerek pozitif görürken, güvenilmez gördüğü doksaları (sanıları) ve duyumsal algılar dediğimiz aisthesis (estetik de bu sözcükten türetilmiş) de negatif birer kavram olarak görmektedir. Bu yüzden de sanatı aldatmanın aldatması olarak niteler.

Akademia’da Platon’un görüşleri “sayı teorisi”ne dayandırılarak sistemleştirilmiştir. Bu da matematik ve astronominin gelişmesinde büyük rol oynadığı gibi bütün kosmos’u düzen uyum ve orantı olarak da açıklanmasını getirmişti. Pythagorası izleyen Platon, bunun günlük yaşayışımızın karmakarışık yüzeyinin altında matematiksel idealliğe ve kusursuzluğa sahip bir düzenin var olduğunu kabul etmişti. Düzenin gözle algılanamayacağını ama ancak akıl ile ulaşılabileceğini özgül araştırma programının peşinde, dönemin önde gelen matematikçilerini Akademia’sına doldurdu. Onun öncülüğünde, matematiğin ve bugün bilim dediğimiz alanların gelişmesinde büyük adımlar atıldı.

Akademia’nın eğitilen kitlesi yetişkinlerdi; sakallı, erkek filozofların demek belki daha doğru olur.

Buradaki pedagojik sistem, öğrencilerin öğretmenlerin görüşlerini papağan gibi tekrarlamak değil, kendi başlarına düşünmenin, tartışmanın, müzakere etmenin, akıl yürütmenin ve eleştirmenin öğretildiği bir okuldu. Bu sayede anlık ve bilginin eleştiriyle gelişeceği düşüncesi, o zamana dek olmadığı kadar hızlı yayıldı. Gerçeğin merakı, matematik ve fizik bilimlerini geliştirdi ve doğal dünyayı anlamak ve onları anahtar kabul etmekle ilerledi. Platon’un kendisinde de, kurduğu Akademia’nın felsefesinde de her türlü yetkeden bağımsız, kendi başına düşünmekten yanaydı.

Platon’a göre gerçeğe ancak yetkin insanlar yaklaşabilirdi. Yetişkinleri bu konuda hızla yetkin kılmak gerekirdi. Böylece bunlardan öyle bir toplum yaratılmalıydı ki, bilgelerden başka bir şey olmayan bu yetkinlerin seçimini, eğitim ve öğretimini gerçekleştirebilsin. Bu bilginlerin, bu yetkinlerin sınırsız bir yetkisi olmalıdır, bu yüzden de bilginlerin hükümdar olmasını istiyordu. Daha sonra da, Akademia yetişkin öğrencileri eğittiğinden dolayı, olgunlaşmakta olan gençlere yüksek eğitimin verildiği bütün yapıları kapsayarak süre gelmiştir.

Platon’un ölümünden sonra, Akademia’nın başına M.Ö. 347 yılında yeğeni Speusippos (M.Ö. 407-339) geçti. Platon döneminde geliştirilen “akademi felsefesi” yeğeni tarafından da yürütüldü. Speusippos’n ölümünden sonra Akademia’nın başına Platon’un Sicilya’da devlet kuramına katılanlardan biri olan Ksenokrates (M.Ö. 396-314), daha sonra da sırayla Palemon (M.Ö. 350-267) ve Krate geçti.

Platon’la başlayan ve M.Ö. 80 yıllarına dek süren akademinin bu dönemi “Eski Akademi” olarak tanımlanmaktadır. Daha sonrasında “Orta Akademi” ve “Yeni Akademia”den söz edilir. Karneades ve ötekiler bu dönemde öne çıkarlar. Orta Akademia’nın şüpheciliğini eleştirip, Stoacıların hakikat kıstasları hakkındaki öğretilerine karşı çıkmışlardı. Sonraki devirlerde Akademia Platon’cu, Stoacı, Aristoteles’ci tarzda birleştirildi. İ.S. 4. ve 5. yüzyılda Akademia tamamıyla Yeni-Platonculuk öğretisinin etkisine geçti.

Bizans döneminde Yunanistan’ın örgütsel yapısı değişti. Yunanistan’da Batı İmparatorluğu’nun çöküşünden sonra burası Bizans İmparatorluğu’da kültürel açıdan önemli bir konum elde etti. Tehodosios II’nin Yunanlı karısı Eudoskia’nın etkisiyle İstanbul’da bir Akademia kuruldu (425).

Justinianus (482-565) amcasının yerine Bizans imparatorluğunun tahtına geçtikten sonra eski Roma imparatorluğunu yeniden kurmak, Akdeniz’i bir Bizans gülü haline getirmek için haçlı seferi niteliğinde savaşlara girişti. Yaptığı bir çok savaşta yenilgi almasına karşın bir çok ayaklanmayı da bastırmıştı. Din alanında Justinianus rahipliği teşvik etti. Paganlığın yuvası olan Akademia’yı da 529 yılında kapattı. Böylece Platon’la başlayan ve 900 yıl süren Akademia’nın serüvenine nokta konuldu. Ancak bu okul daha sonra gelen üniversite ve akademilere öncülük yaptı.

Eyyüp DEMÎR kimdir?

Gazi Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümünü bitirdi. Özgür Üniversite’de sanat ve estetik dersleri verdi. 1994 yılında gazeteciliğe başladı ve halen gazetecilik yapmakta. Çeşitli televizyonlarda yapımcılık, sunuculuk ve temsilcilik görevinde bulundu. Yazarın kaleme aldığı ilk kitabı ‘Estetik’ ile birlikte toplamda 7 kitabı bulunmaktadır.

Eyyüp Demir
Eyyüp Demir
Gazi Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümünü bitirdi. Özgür Üniversite'de sanat ve estetik dersleri verdi. 1994 yılında gazeteciliğe başladı ve halen gazetecilik yapıyor. Çeşitli televizyonlarda yapımcılık, sunuculuk ve temsilcilik görevinde bulundu. Yazarın kaleme aldığı ilk kitabı ‘Estetik’ ile birlikte toplamda 7 kitabı bulunuyor.

━ bu yazardan

Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı Zülfü Livaneli mi?

Cumhur İttifakı ile Milet İttifakı arasındaki en çekişmeli konuların başında muhtemel cumhurbaşkanı...

‘Andımız’ acaba ‘Sonda Me’ Olursa CHP ve MHP ne hisseder?

Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, Danıştay 8. Dairesi’nin Öğrenci Andı’nı kaldıran Milli...

Devlet Bahçeli’nin Kürtçülüğe katkıları!

Günümüzde Türk milliyetçiliğinin öncü aktörü konumunda olan MHP lideri Devlet Bahçeli’dir. Bahçeli,...

AKP’nin aynı gün içindeki farklı iki eylem planı

AKP Genel Başkanı/Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 2 Mart günü “İnsan Hakları Eylem...

Türkiye’de Kürt Sorunu ve Çözüm Tartışmaları

Garê operasyonuyla Kürt sorunu tekrar gündemin ana meselesi haline geldi. Türkiye’de...

Ankara’daki siyasi trafik ve HDP’ye dönük nezaketsizlik

Trafik deyince hemen herkesin aklına İstanbul’daki araç trafiği gelir, fakat son dönemlerde...

Erdoğan Hep Başbakan Başbakan Hep Erdoğan

Süleyman Demirel 1965-1993 tarihleri arasında yedi farklı hükümette toplam 10 yıl 5...

Akademia’dan Üniversite’ye Bir Yolculuk-2

Bir önceki yazımızda “Tarihe Tanıklık Eden Akademia’nın Gelişimi” başlığı altında bu kurumsal...

‘Çanak Çömlek Mahkemesi’

Eyyüp Demir Yazının başlığına bakarken tebessüm etmemek elde değil. Hemen söyleyeyim,...

‘Suskun kadın davası’ ve kadın cinayetleri

Eyyüp DEMİR Her yıl kendine özgüdür, bazı yıllar insan belleğinde anımsamayı...

━ son bir haftada

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz